Peter Collins’e Göre Analoji Sınıflaması

 

Peter Collins “Changing Ideals in Modern Architecture” adlı kitabında Mimarlıktaki Analojileri 4 sınıfa ayırmıştır (Colins, 1965).

 

1- Biyolojik Analojiler   2- Mekanik Analojiler   3- Gastronomik Analojiler   4- Linguistik Analojiler

   
       
       
       
       
   

 

2. Mekanik Analojiler

             Mekanik analoji, hareket eden aletler, motorlar, araç-gereçler... gibi mekanik gereçler ile mimari yapılar arasında yapılan benzetmelerdir. Bu analojiye antikitede de rastlamak mümkündür. 

Edward de Zurko’nun "Origins of Functionalist Theory" adlı yapıtında fonksiyonalizmden bahsedilmektedir. Mekanik yararın, basit görünüşü ile güzellik ilişkisi kuran fikri antikite'ye kadar geri gitmektedir. Fonksiyonel analojiler olarak makineleri kullanma fikri, mimarlığa uygulanmadan önce fiziksel, politik ve ekonomik konularda kendini göstermişlerdir. 

18. yy’lara gelindiğinde ise literatürde ilk kez “mekanik” ile “organik” olanın farkının vurgulandığı görülür. Yine bu ve bu dönemi izleyen yıllar içinde ise pek çok kuramcının kitabında “mekanik analoji”ye yer verildiği görülür. Örneğin; Horatio Greenough’un öğrencilerine gemileri etüd etmelerini söylemesi; öte yandan Violette le Duc’ün gemi ve lokomotif analojisi yapması gibi. Violette le Duc, Gotik hayranı bir mimardır. Gotik kiliseler ise insan davranışına dayalı ve ritmik oluşları nedeni ile mekaniktirler. Dolayısıyla Gotik’te mekanik bir analoji vardır.      

Literatürdeki ilk benzetme Hogarth' ın "Analysis of Beauty" de saat ve insan vücudu analojisi yapmasıdır. İnsan vücut yapısının saat gibi bir işleyişinin olduğu söylenmiştir. 

Mekanik analojilerin gelişiminde endüstri çağı büyük önem taşır. Endüstri çağı toplum çağıdır. Sanat bu çağda toplumun dünyasını ve yaşam üslubunu oluşturmak görevini üstlenmiştir. 

‘Eve giren Sokak’, ‘Uzaklaşan Lokomotifler’, ‘Araba Sarsıntısı’, Otomobil ve Gürültü’, ‘Güneşin Önünden Geçen Merkür’... ve benzeri adlarla yapıtlarında Endüstri Çağı’nın hız ve devrimini yansıtmaya çalışmışlardır. Konunun yerini renk ve biçim patlamaları almıştır. Hız çağrışımını uyandıran makine ve makine parçaları da bu dönemde resim sanatına girmiştir. Fernand Leger çark, silindir, koni, prizma vb. geometri biçimlerinden oluşan resimlerini bu sıralarda yapmıştır.

1850' lerde mimarlık kuramcıları arasında estetik konusunda tartışmalar hız kazanmıştır. Estetiğin işlevle açıklamasına karşı bir görüş vardır. Sanat sanat içindir görüşü mevcuttur. Sadece işe yarayan obje güzel değildir. Güzel ve zarif olma kendi içinde bir objedir. 

Karşılaştırmalı tarih yazarı olan James Fergusson, kıtalar arası karşılaştırma yaptığı "History of Architecture" adlı kitabının III. cildinde Horatio' yu hem destekler hem de reddeder. Gemi yapımı ve katedral yapımı arasındaki farkı şöyle belirtir: "Gemi yapımı ve katedral yapımı hiçbir zaman tam bir sanat olmadı, aksine mimarlık her zaman için bir sanat olayı olarak görülmüştür".  

Fergusson' un etkileri en çok Walter Gropius' da görülmüştür. Mimarinin, iyi bir takım çalışması olması gerektiğini savunur. Gropius ve Bauhaus okulu bundan çok etkilenmiştir. 

19. yy sonlarına doğru “mekanik analoji” tartışmaları hızlanmıştır. Mimarlığın düşünsel/inançsal mekanında teknolojiye en geniş yeri ayırdığı dönem, hemen bütün sanatları da ‘büyü’ sü altında tutan makineyi mitleştirdiği, 20. Yüzyılın ilk on yıllarıdır. R. Banham’ın ‘makine çağı’ adını verdiği bu çağ, sonraki dönemlerde ortaya çıkan düşüncelerin de, kendilerini tanımlamak için en sık göndermede bulundukları, yeni bir ‘mimarlık azizleri’ çağıdır. Bu dönemde ‘Makine Estetiği, Makinenin Mühendisi, Makinenin Ruhu, Makine Mantığı, Makine Ahlakı gibi temalar görülmektedir. 

20. yy’ın ilk on yıllarına ait mimarlık metinlerindeki teknolojiyle ilintili tema örgüsünde, en belirgin olarak, bir estetik indirgemenin genelleştiği önerilebilir. Mimarlık makineyi karşısına bir estetik nesne olarak almıştır. Mimari mekanda bir ‘mekanik estetik’ kurmaya, makineden bir görsel dil türetmeye yönelirken onu fetişleştirmiştir.

20.  yüzyılın ilk on yılı içinde gelişmiş, sanat ve mimarlık dünyasının çok ilerici, yenilikçi, özgün ve etkili bir hareketi olan “Fütürizm” mimarideki temsilcilerinden Antonio Sant Elia, geleceğin çevre düzeniyle ilgili olarak şöyle demiştir: “ Modern kentlerimizi muazzam bir tersane gibi yaratıp yeniden inşa etmeliyiz; her yeri hareketli ve dinamik! Modern binalar ise dev bir makine gibi olmalıdır”. Sant’ Elia’nın bu radikal ve ilerici görüşleri 50 yıl sonra Pompidou Kültür Merkezi ile gerçekleşecekti.  

20. yüzyılın   başlarında  teknik   alandaki  gelişmeler,  yeni  bulgular,    tekniğin geleceği üzerine yürütülen düşünceler bir bekleme havası yaratmıştı. Yalnız resimde değil, yazın ve filmde de ileriye ilişkin görüler, hayaller ortaya atılıyor, Mars’da ve öteki gezegenlerde yaşam olup olmadığı tartışılıyor, uzay gemisi ve yolculuklarından söz ediliyordu. Lissitzky, Tatlin, Stenberg, Exter, Moholy-Nagy gibi Konstrüktivistlerin yapıtları, uzay araçlarının tasarımlarını veren bir tür teknik resim niteliği taşıyordu. Hareket ve zaman birbirinden ayrılamayacağı için bu sanatçıların yapıtlarına dördüncü boyut olarak zaman da girer. Mondrian ve De Stijlciler’in statik resimleri, hacim, uzam ve zamandan arınmış olan düşün formlarını veriyordu. Rus konstrüktivistlerinde ve onların çizgisinde gidenlerdeyse, düşün formları, dinamik uzay kompozisyonlarına dönüşüyordu. 1922’de Moholy-Nagy “ışık-uzam” modülatörü ile heykel-makine karışımı otomatların ilk örneğini vermiştir. 

Öte yandan Corbusier, “yeni bir mimarlığın yönlendirici ilkeleri”ni açıklarken endüsrtri ürünlerine duyduğu hayranlığı gizlememekte ve onlardan öğrenilecek çok şey olduğunu da vurgulamaktadır.

 

Buharlı Gemiler

·      Büyük bir çağ başlamıştır.

·      Yeni bir ruh var.

·      Bu yeni ruhla  ortaya  çıkmış  bir yığın yapıt var;bunlarla özellikle  endüstriyel üretimde karşılaşılıyor.

·      Gelenek mimarlığı eziyor.

·      Üsluplar yalan.

·      Üslup,  bir  çağın tüm yapıtlarına yaşam veren bir ilkeler birliği, kendine özgü niteliği olan bir kafa yapısının ürünüdür.

·      Bizim kendi çağımız günbegün kendi üslubunu belirlemekte.

·      Gözlerimiz ne yazık ki henüz bunu ayırt etmiyor.

 

Uçaklar

·      Uçaklar dikkatli bir seçimin ürünüdür.

·      Uçaktan  alınacak  ders, sorunun tanımlanmasına ve gerçekleştirilmesine    yön veren mantıkta yatar.

·      Konuta ilişkin sorun henüz tanımlanmamıştır.

·      Bununla birlikte, konutla ilgili standartlar yok değil.

·      Makineler ekonomi etkenini içerir, bu da seçime yöneltir.

·      Konut içinde yaşanacak bir makinedir.

 

Otomobiller

·      Kusursuzluk sorununu ele alabilmek için standartların belirlenmesini hedef almalıyız.

·      Parthenon, bir standarda uygulanan seçimin ürünüdür.

·      Mimarlık, standartlara uygun olarak yürütülür.

·      Standartlar, mantık, çözümleme ve ayrıntılı çalışma konusudur; iyi ‘tanımlanmamış’ bir soruna dayanır. Standart, deney yoluyla yerleşir. 

           

Mimarların mekanik modelleri, yine fonksiyon ile form arasındaki ilişkiyi vurgulamak üzere kullandıkları gözlenmektedir. Ne var ki bu ilişki organik modellerde olduğundan oldukça farklı yorumlanmıştır. Modern mimarinin ustalarından Le Corbusier’in konutu bile uçak, gemi veya araba gibi bir ‘yaşam makinesi’ olarak tanımlaması bilim ve teknoloji ürünlerinin mimari yaratı için bir model olarak alınmasında ifade bulmuştur. Her insanın aynı gereksinmeleri vardır varsayımı ile mimari biçim bir teknoloji ve endüstri ürünü gibi standardize edilmiş, böylelikle biçimin ortaya konulması daha da kolaylaşmıştır. Le Corbusier’in bina ile makine arasında kurduğu benzerlik, modern mimarlığın bir düşünü de temsil edegelmiştir. Teknolojiye ve diğer gelişimlere koşut olarak sürekli yenilenebilen bir mimarlık.  

Mekanistik analojiler, teknoloji ve planlamadaki temel değişimler anlaşılmadığı sürece, yanıltıcı da olabilmektedir. İlk modernistlerin hakimiyet altına almaya ve Birinci Makine Çağı’nın mimarisinde taklit edilmeye çalıştıkları konvansiyonel makinalar, esnek olmayan ve daha önceden belirlenmiş olan amaçlara ulaşmak için sabit motifler içinde saat gibi makineler idi. Buna karşın, İkinci Makine Çağı’nın tahrik edici gücü ve sembolik makinesi uyarlanabilen genel amaçlı bilgisayarlardı. 

Öte yandan mimarlık tarihi, geleceği çıkış noktası alan arayışlarla doludur. Antonio Sant’Elia’ dan, Yona Freidman’a, Metabolistler’den Archigram’a pek çok tasarımcı, geleceğin yapı teknolojisini ve mimarlık dilini keşfetmeye çalışmıştır. Şüphesiz bu tasarım araştırmalarının birçoğu, bugünün mimarlığına esin kaynağı olmuştur. Hatta bir bölümünün; örneğin Metabolistlerin üreyen yapılarının, “sergilenen servis çekirdeği” ve “değişken mekan” düşüncelerini büyük ölçüde yaşam bulduğunu söylemek abartılı olmayacaktır. 

Bugün, Londra kökenli bir tasarım grubu olan Future Systems, mimarlıkla teknolojinin buluşmasına, bu zemin üzerinde tüm teknolojik, sosyal ve estetik sınırların zorlanmasına yönelik araştırma ve söylemleri ile öne çıkmaktadır. Uzun yıllar, kağıt üzerinde kalan projeler ve tasarım araştırmaları gerçekleştiren grup, Lord’s Kriket sahasına ek olarak yaptıkları Basın/Yayın Merkezi projesinin uygulanması sonrasında, giderek uygulamaya yönelen bir dönüşüm yaşamıştır. Future Systems, düş ve gerçeği yaşatarak, mimarlıkta düşün gerçeğe dönüşmesine yönelik umudu temsil etmektedir. Future Systems’im esin kaynaklarında gerek estetik tercihler gerekse teknolojiyi algılama biçimi, oldukça popülist bir söylem barındırmaktadır. 

Modernizmde mekanik modeller, binanın makine gibi işlemesi demek olan işlevsel biçimi anlatmakta iken, modern sonrası High-tech Mimaride mekanik modeller tam bir makine görüntüsü kazanmıştır.           

Günümüzde High-tech tasarım yapan mimarların başında Norman Foster gelmektedir. Foster için yapı, sadece gelişmiş yapı teknolojisinin uygulandığı bir alan değil; teknolojiyi zorlamaya, geliştirmeye, başka alanların teknolojilerini uyarlayarak yeni olanaklar yaratmaya yönelik bir deney alanıdır. O’nun mimarisi, Birinci Makine Çağı’nın ürünü olduğu kadar, İkinci Makine Çağı’nın da bir ürünüdür. Foster’ın tepki verici ya da ‘yumuşak makineler’i tasarımlarında, üretimlerinde ve günlük kullanımlarında giderek daha fazla yararlanılan bilgisayarlar gibi, pek çok değişik amaç için tasarlanmışlardır ve kullanımda esnektirler.